Nicholas Sparks'ın aynı isimli romanından uyarlanmış olan film, Tybee adasında çekilen ilk film olarak dikkatleri üzerine çekiyor.Sorunlu bir ergenlik geçirmekte olan genç kızın sahil kasabasında yaşadığı aşkı ve babasıyla yeniden biraraya gelişini konu alan filmde, ilk aşklarla ikinci şansların kolkola gittiği bu ailede, arkadaşlık ve kurtuluş hikâyesinde baba, iletişim kurmak için çareyi kızıyla tek ortak paydaları olan müzikte bulacaktır.

Liza bir hemşire, aşkı arıyor. Tek şirketi, onu kıskançlıktan tilki perisine dönüştüren uzun ölü bir Japon pop yıldızı. Şimdi Liza'yı isteyen her erkek korkunç bir şekilde ölecek. Lanetin üstesinden gelebilir mi?

Zeina Dubai’de yaşamaktadır. Kocasıyla boşanmanın eşiğindeyken oğlu Karim’i, evdeki gerilim ve kavgalardan uzak tutmak adına güney Lübnan’da küçük bir köy olan Kherbet Selem’de yaşayan kız kardeşinin yanına yollar. Birkaç gün sonra, Lübnan’da savaş patlak verir. Büyük bir kaygı duyan Zeina, ambargo dolayısıyla Beyrut limanına ulaşamadığı için Türkiye üzerinden Lübnan’a geçiş yapar. Burada, ülkeyi terk etmeyi düşünen bir Hristiyan ve Zeina’yı güneye götürmeyi kabul eden tek taksi şoförü olan Tony ile tanışır. Paylaştıkları endişenin ağırlığına rağmen, Tony ve Zeina birbirlerine aşık olurlar; aşkları, etraflarında kol gezen ölüme verilmiş bir cevap gibidir.

Yeni bir yılın başlangıcında, 32 yaşındaki Bridget, hayatına hükmetmeye başlamanın tam zamanı olduğuna karar verip bir günlük tutmaya başlar. Artık masasının üzerinde duran en kışkırtıcı, erotik ve histerik kitap başkaları tarafından yazılanlardan biri değil, bizzat kendi yazdığıdır. Bir tür macera havası veren bu günlükte Bridget, arkadaşlarından erkeklere, yemeklerden sekse kadar bir çok konu hakkında bir şeyler yazarken aynı zamanda yepeni bir hayata başlamaktadır.Bridget kendisini, birbirine tam zıt karakterde iki erkeğin Daniel Cleaver (Hugh Grant) ve Mark Darcy'nin (Colin Firth) arasında bulduğunda, beklenmedik bir şeyi keşfedecektir, kendi yarattığı bu kaosun içinden onu çekip çıkaracak olan zaptedilemez karşı koyucu kişiliğini.

Fransız Teğmen’in Kadını – The French Lieutenant’s Woman 18. yüzyıl Viktorya döneminden etkileyici bir hikaye… Sarah, ‘alt’ sınıflardan gelme, sevdiği adamın peşinden gitmiş olduğu için toplum tarafından dışlanmış genç bir kadındır. Toplumun tamamen şekilden ibaret ahlak değerleri tarafından yargılanıp damgalanmış olan bu kadın, en ufak özgürlüklerden bile mahrum bırakıldığı, kıstırılmış bir hayat yaşamaktadır.Yine aynı şekilde, toplumun tamamen gösteriş budalası, samimiyetten uzak kurallarından sıkılmış ama bunu kendisine çok da itiraf etmek istemeyen Charles’la tanışan Sarah, çok da fazla konuşmaya gerek kalmadan aynı duyguları ve düşünceleri paylaştıklarını farkeder. Sarah’ın içinde bulunduğu ‘düşük’ sosyal sınıfa rağmen Charles, tam anlamıyla bir aristokrattır. Çok fazla ortak noktaları olan bu iki insanın bir arada olmalarını engelleyen belki de en önemli neden de budur. Tabi bir de Charles’ın, zengin bir tüccarın şımarık kızı ile olan nişan düzeyindeki ilişkisi.John Fowles‘in aynı adlı etkileyici romanından uyarlanan film, başrolündeki önemli isimlerle de ayrı bir büyüleyiciliğe sahip. Romanı, “Fransız Teğmenin Kadını, yalnız bu yüzyıl yazılmış en iyi tarihi romanlardan biri değil, hayatta okuduğum en esrarlı ve mantıklı aşk romanı da…” sözleri ile anlatan Orhan Pamuk‘a ek olarak filmin de kitaba yaklaşan bir etkisi olduğunu belirtelim.

Arkadaşlarının 10 üzerinden 5 verdiği Joe, 10 numarayla yani mükemmel kadınla tanışır ama kendine olan güvensizliği, ailesinin ve arkadaşlarının ona bakış açısı gibi etkiler yüzünden kuracağı ilişki tehlikeye girer.

Pascaline bir restorantda çalışmaktadır ve sevgililer günü için güzel bir organizasyon hazırlar. Beklenmeyen herkes bu geceye katılma kararı alır. Yirmili yaşlardayken hayalini kurduğu erkeği şimdi elde etme şansı vardır. Otuzlu yaşlardaki Rose ise aynı gün kocasına bir sevgilisi olduğunu söyler. Walter’ın ise yıllardır hayalini kurduğu o kadın, şu an tam karşısında oturmaktadır.

Kolej öğrencisi Kyun-woo(Tae-hyun Cha) bir akşam eve dönüşünde metroda çok güzel ama bir o kadar da sarhoş bir kıza(Ji-hyun Jun) rastlar. Kız metro hattının kenarında ayakta zor durmaktadır ve Kyun-woo onu trenin önüne düşmekten kurtarır. Bindikleri trende kız baygın düşmeden önce en son Kyun-woo'a laf attığı için yolcular onun kız arkadaşı olduğunu düşünürler. Yolcuların suçlayıcı bakışları üzerine Kyun-woo kızın sorumluluğunu almak ve onu bir motele kadar taşımak zorunda kalır. Sodamedya

Bathsheba Everdene, a willful, flirtatious, young woman, unexpectedly inherits a large farm and is romantically pursued by three very different men.

Gece yarısı civarında, genç bir çift ve travesti hizmetçileri bir seks partisi için hazırlanır. Misafirleri The Slut, The Star, The Stud ve The Teen olacak.

Eşinin ajan olduğunu yıllar sonra öğrenen kadın çevresi ve dostları hakkında bilgileri gizli servise vermiş olduğunu öğrenir. IMDb’den 7.2 gibi yüksek bir puan almış olan filmin senaryosunda ünlü Polonyalı yazar ve tarihçi Pawel Jasienicanın gerçek hikayesinden esinlenilmiştir.iyi seyirler

Düşüncelerim beni çok yorduğunda filmi analiz etmeyi bırakır, Antonioni'nin dediği gibi sadece hislerime güvenirim. Bulutların Ötesinde'nin bir sahnesinde John Malkovich'in canlandırdığı anlatıcı karakterin soğuk bir kış günü, plaja kurulmuş bomboş bir çocuk parkındaki salıncakta oturuşunu düşünürüm. Karakterin o an hapsolduğu görüntüyü tekrar tekrar gözlerimin önüne getirir..